google-site-verification: google9c114791a6791048.html
QS World University Rankings 2014-2015 değerlendirmelerine baktığımızda Bilkent, Boğaziçi ve ODTÜ gibi üniversitelerimiz Mühendislik, İstatistik ve Siyasi Bilimler gibi bölümlerde 150 – 200’ncü sıralarda yer alırken, genel puanlamada 400’ncü sırada bulunuyor. Academic Ranking of World Universities raporuna göre de bu üniversitelerimizi ilk 300de bulmamız mümkün değil. Üniversite kalitesi ülkenin gelişmişliğiyle eş orantılıdır. Ülke gelişti ve gelişiyor mantığıyla yola çıkarsak en kısa zamanda bu üniversiteleri ilk 100 de görmemiz gerekir.
Çok büyük ve kalabalık bir ülkeyiz. Okuyan ve okumak isteyen birçok genç nesil barındırıyoruz bu memlekette. Ancak bu talepleri karşılamak için her şehirde üniversite açmak yerine, bence ilk önce eğitim sistemini düzeltmek doğru olur. Etrafınıza baksanıza, binlerce üniversite öğrencisi adını bile duymadığımız okullarda okuyor. Okusunlar tabii, buna sözümüz yok, ancak boş okumanın da anlamı yok. Mezun olana iş sunamayacaksak, yeteneğine yetenek katamayacaksak ve ülke olarak ondan faydalanamayacaksak neden ekstradan üniversite açalım ki?
Kesinlikle tavsiye ettiğim konulardan bir tanesi yurtdışında eğitim. İmkânı olan üç ay bile olsa atmalı kendini yurtdışına, ister staj için olsun ister Erasmus programı için. Bu şekilde eğitim farkını çok rahat bir şekil de analiz edebilirsiniz. Ve emin olun özgeçmişiniz için bunun getirisi de çok büyük olacaktır.
Belçika’da eğitim aldığım için birkaç farklılıklardan bahsedeyim.
Öyle bir sistem var ki Belçika’da, lise öğrencisiyken seçimini yapıyor herkes. Okumuş oldukları lise ve bölümler çiziyor aslında geleceklerini. Üniversiteleri lisans ve yüksek lisansı kapsarken, yüksekokulları sadece lisans eğitimi veriyor. Yani Türkiye’de ki gibi dağlar kadar fark yok üniversite ve yüksekokul arasında. Yüksek lisans yapmayı ve akademisyenliği seçen üniversiteyi, profesyonelliği seçen ise yüksekokulu tercih ediyor. Bu yüzden Türkiye’de çoğu insanda gözlemlemiş olduğum “Aman, yüksekokul da okul mu?” görüşü kesinlikle yok. Aksine, Belçika’da yükseköğrenim görenlerin yarısından fazlası yüksekokuldan mezun oluyor.
Yurtdışında devlet halkının arkasında ve çoğu ülkede devlet okuyan herkese burs sağlıyor ki, bu burs yıllar sonra geri ödemek şartıyla verilmiyor öğrencilere. Yeter ki okuyun ve bizi kalkındırın mentalitesi yaygın. Tabii, gelişmiş ülkelerin uyguladığı bu sistemi gelişmekte olan ülkelerle kıyaslamamız ne kadar doğru olur bilinmez.
Türkiye’de iyi bir üniversiteyi derece ile bitirmedikten sonra Avrupa’da iyi yerlere gelmek biraz zor. Hatta iş bulmak bile zor diyebiliriz. Genelde ya kendinizi ispatlamış olmanız gerekiyor ya da en azından yurtdışında yüksek lisans veya doktora bitirmiş olmanız. Kısacası, bu geriliği kapatmak için eğitim sisteminde yenilik şart. Ders içeriğinde yapılacak düzeltmelerin yanı sıra yabancı dil özürlülüğümüze de el atmamız gerekiyor. Çünkü bir dil bir insan ise, iki dil gerçekten iki insan ediyor. Öğrencilerin daha ileri seviyede yabancı dil konuşabilmelerini sağlamak için yabancı dil eğitim veren üniversite sayısını artırmak lazım.
Amaç olduğunca çok mezun vermek değil, iş sahibi olabilecek ve yeni fikirler üretebilecek insanlar yetiştirmek olmalı. Çok yetenekli ve zeki insanlarımız var, böylelerini köreltmek doğru olmaz.
Bazı konularda çok ileriyiz, bazı konularda ise çok geri. Ama herkesin emin olduğu bir şey var ki, o da eğitim konusunda sınıfta kaldığımız.
Bu içeriğe yorum yapan ilk siz olun!